Edgar Rice Burroughs'un "A Princess of Mars" kitabından ilham alan "John Carter" filmi 9 Mart 2012'de Türkiye'de gösterime girmiş ve 180 Milyar $'a yakın hasılat yapmıştı. Aslında yazar Edgar R. Burroughs'un eseri, aynı adla 2009 yılında A Princess of Mars filmi de çekilmişti ancak düşük bütçeli yapım, sıradan bir film olmuştu. İki filmi de seyreden biri olarak ikinci filmde ki başarıyı ayrı bir yere koymadan edemiyorum.
Filmin içeriğine değinecek olursam. Savaşlardan bıkmış olan kaptan John Carter, yerlilere karşı mücadele vermesi için Amerikan birliklerinden gayet ciddi (tehdit ve baskıda içeren) bir teklif alır. Hatta zorlamaya giderek alıkoyulan kaptan Carter, uslanmaz ve pes etmez kişiliği ile kaçma girişimlerinde bulunur ve sonunda kaçar. Buradan sonra başına olmaz işler gelecek olan kaptanımız, bir mağaraya gizlenmişken bir anda kendisini bambaşka yerde bulur. Açıklanamayan gücü, zıplaması ve dayanıklılığı, inatçılığıyla birleşince ortaya tam bir süper kahraman çıkıyor.
Kısa bir süre sonra kendisinin Mars gezegeninde olduğunu anlayan Carter buradaki iç savaşa dahil olmak istemese de tam savaşın ortasına sürüklenmektedir. Gezegende yaşanan savaş ortamına iki tarafın dışında kalan Tarkas'ların yanında kalan Carter bir anda Helium prensesi Dejah ile tanışır. Dejah gezegene kan kusturan Sab Than ile evlendirilmek istenmektedir. Babası bu evlilik sayesinde kendi halkının kurtulacağını düşünse de kaderle oynayan Tanrı'nın uşaklarının planı bu değildir. Mars ile ilgili planlarını yürütmek için Sab Than'ı kullanırlar.
Carter sürükleyici macerası bir oraya bir buraya giderken, gezegen iyice gerilmiş savaş ortamı halkları tedirgin etmeye başlamıştır. Prenses ile duygusal bağlar oluşmaya başlayınca hikayenin seyri de değişir. Carter prensesi kurtarmak için Tarkas'ların desteğini arkasına alır. Amansız mücadele başlar. İyiler ve kötüler arasında yaşanan savaşı kimin kazandığını tahmin etmek çok da zor değil. Ancak savaş bitip kendisini artık Marslı olarak gören John Carter, bir anda prensesinden ve yeni gezegeninin milyonlarca mil uzağında, dünyada uyanır. Filmin sonu güzel bir sürpriz ile bitiyor. Sonu sürpriz ile biten filmleri beğenenler, bu filmi de beğenecektir.
Filmin konusu ve işlenişi son derece iyi olsa da maalesef başrol John Carter'ı canlandıran Taylor Kitsch filmin bazı yerlerinde başarısız gibi geldi bana. Bir kaç sahne de ciddiyetini kaybettiğini düşünüyorum. O sahnelerin neden tekrar çekilmediğini düşünüyorum ama cevap bulamıyorum. Carter'ı oynayan oyuncumuzu eleştirsem de prenses rolünde oynayan Lynn Collins son derece başarılı. Bir çok sahne de yok bu kesin Megan Fox dediğim Collins o kadar çok benziyor ki gerçekten hayrete düşürür. Ayrıca filmin teknoloji içeren çekimleri son derece başarılı. filmi genel anlamda büyük bir zevkle izledim ve başarılı buldum.
Kısa bir süre sonra kendisinin Mars gezegeninde olduğunu anlayan Carter buradaki iç savaşa dahil olmak istemese de tam savaşın ortasına sürüklenmektedir. Gezegende yaşanan savaş ortamına iki tarafın dışında kalan Tarkas'ların yanında kalan Carter bir anda Helium prensesi Dejah ile tanışır. Dejah gezegene kan kusturan Sab Than ile evlendirilmek istenmektedir. Babası bu evlilik sayesinde kendi halkının kurtulacağını düşünse de kaderle oynayan Tanrı'nın uşaklarının planı bu değildir. Mars ile ilgili planlarını yürütmek için Sab Than'ı kullanırlar.
Carter sürükleyici macerası bir oraya bir buraya giderken, gezegen iyice gerilmiş savaş ortamı halkları tedirgin etmeye başlamıştır. Prenses ile duygusal bağlar oluşmaya başlayınca hikayenin seyri de değişir. Carter prensesi kurtarmak için Tarkas'ların desteğini arkasına alır. Amansız mücadele başlar. İyiler ve kötüler arasında yaşanan savaşı kimin kazandığını tahmin etmek çok da zor değil. Ancak savaş bitip kendisini artık Marslı olarak gören John Carter, bir anda prensesinden ve yeni gezegeninin milyonlarca mil uzağında, dünyada uyanır. Filmin sonu güzel bir sürpriz ile bitiyor. Sonu sürpriz ile biten filmleri beğenenler, bu filmi de beğenecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder